ATATURK VE ALEVİLİK FELSEFESİ
Yazan: ALİ ARSLAN
--------------------------------------------------------------------------------
Sözlük anlamı itibariyle mehdi, dogru yola, hidayete erişmiş kimsedir. Tanrı``nın kendisini hakka ulastırdığı kişiye Mehdi denir. Bu itibarla dogru yolda bulunan her müslümana Mehdi denilebilir. Ancak kelimenin başına el takısı gelirse, özel bir ünvan olur. Böylelikle sözcük terimsel anlam kazanır. Mehdi’nin terim anlamı; ahir zamanda gelecek ve deccal ile savaşıp İslam’ın egemenliğini sağlayacak ve böylelikle müslümanları kurtaracak olan yüce kişidir. Sünniler ile Şiiler arasında mehidilik konusunda da büyük görüş ve inanç farklılığı vardır.
Sünnilerde mehdinin kim olduğu belli değildir. Oysa Şiiler ve tabi Alevi / Bektaşiler Mehdi’nin 12. İmam olan İmam Muhammed Mehdi olduğunu savunurlar. İmam Muhammed Mehdi tekrar meydana çıkacak ve ehlibeytin / Ali soyunun imametini / hilafetini tesis edecektir. İmam Muhammed Mehdi ölmemiştir. Küçük yaşta gizlenmiş ve kendini sır etmiştir. Halen yaşamaktadır. Bir gün çıkıp gelecektir. Alevi / Bektaşiler bu noktada Şiilerden ayrılmaktadır. Onlara göre İmam Mehdi don değiştirerek / başka bir kılığa girerek / başka bir kimlikte / reenkarne olarak tekrar gelecektir. Ve işte bu nedenle Alevilerin önemli bir kesimine göre İmam Muhammed Mehdi aslında don değiştirerek Mustafa Kemal kılığında gelmiştir. Yani Atatürk Mehdi’dir. Büyük Atatürk’ün Emevi / Abbasi anlayışının devamı mahiyetinde olan Osmanlı Halifeliğini ilga etmesi düşünüldüğünde Alevi / Bektaşilerin neden böyle inandıkları daha iyi anlaşılacaktır.
ALEVİLERDE ATATÜRK SEVGİSİ
Hemen hemen dindar her Alevi / Bektaşinin evinde üç resim yanyanadır. Hazreti Ali, Hacı Bektaş Veli ve Mustafa Kemal Atatürk… Bu durum Alevi / Bektaşilerin Atatürk’e olan sevgilerinin bir yansımasıdır. Alevilerdeki Atatürk sevgisi bir devlet büyüğüne duyulan sevginin ötesinde bir derinliğine ve ruhaniyete sahip bir sevgidir. Öyleki pek çok Alevi için o, onikinci İmam Muhammed Mehdi’dir. Bu sevgi boşuna değildir. Sünni cemaat ve tarikatlerdeki gizli veya açık Atatürk karşıtlığı ve hatta düşmanlığı düşünüldüğünde Alevilerin Atatürk’e sevgisi gerçekten dikkat çekici bir öneme sahip oluyor. Bu sevginin kaynağında yatan nedir ?
“ Çok büyük bir insan…Onunla konuşunca adeta ruhum yıkanıyor. Kaynak suyu gibi temiz, okyanus gibi geniş ve derin…” (10)
Mustafa Kemal Atatürk yukarıdaki sözleri Hacıbektaş Dergahı pot sahibi Veliyettin Çelebi Efendi için söylüyor. Sözlerdeki içtenlik ortaya koyuyorki bu sözler sıradan iltifat ifadeleri değil. Derin ve içten bir sevgi ve saygının yansıması. Alevilerin Atatürk’e sevgisinin tek taraflı olmadığı anlaşılıyor. Bu husuta daha pek çok kanıt ve gösterge mecvut.
Mustafa Kemal Paşa henüz Ankara’da TBMM’yi toplamadan önce Hacıbektaş Dergahını ziyaret eder. Dergahtaki dervişler ona büyük bir saygı gösterirler. Hatta atının özengisini öperek karşılarlar. Bu durum Mustafa Kemal ve silah arakadaşlarını çok duygulandırır. Bilindiği üzere o dönemde Osmanlı padişahı Mustafa Kemal için “ vatan haini “ suçlamasıyla idam fermanı çıkarır. Fakat Aleviler onu kurtarıcı olarak karşılarlar. Bu durum düşünüldüğünde elbetteki Mustafa Kemal’in duygulanması çok doğaldır.
Dergah ziyareti sırasında Mustafa Kemal’e “kılıç kuşatılır ve yola kabul” edilir. Dervişler, Mustafa Kemal’in yanında olacaklarına “ikrar verirler”. (11)
Atatürk ile Alevi / Bektaşi toplumu arasındaki düşünsel ve inançsal yakınlığı şu şekilde de anlatabiliriz:
“ Mustafa Kemal’in arayışı Bektaşi toplumunda yaşıyordu… Ancak hukukileşmesi ve siyasallaşması gerekiyordu. Mustafa Kemal bunu yaptı…Laiklik, bağımsızlık, dilde ve kültürde ulusçuluk, halk egemenliğine geçiş, kadın hakları…gibi yeniliklerde Kemalist güç Bektaşilik kaynağına dayanıyordu…”(12)
Yine Atatürk ile Alevi / Bektaşi / Kızılbaşlar arasındaki ilişkiyi anlatırken Yaşar Nuri Öztürk ; “ Kızılbaşlar Atatürk’ü çok sevmekte idiler. Atatürk de onlara saygı göstermiştir.” Diyor.
“ … Atatürk’ün, andığımız devrede, başlattığı harekete destek sağlamada, yanına almakta büyük yararlar gördüğü dinsel kadrolar içinde Bektaşiler’in ön sırayı tuttukları anlaşılıyor…” (13)
Araştırmacı John Kingsley Birge; The Bektashi Order of Dervishes adlı kitapta Atatürk ve Alevilik ilişkisini şu şekilde irdeliyor:
“ Cumhuriyet ilkeleri ile Bektaşilik ilkeleri bir ve aynıdır. O halde Bektaşilere göre, Cumhuriyetin gelişi ile tarikata ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü amaç gerçekleşmiştir. (14)
Mustafa Kemal Atatürk ile Alevi / Bektaşi toplumu arasındaki sevgi ve bağ kesinlikle tek yanlı değildir. Mustafa Kemal’in Alevi / Bektaşi kültürüne olan sevgi ve ilgisi onun düşünce dünyasını oluşturan eşitlik, özgürlük, bağımsızlık, ulusallık gib, özelliklerin Alevi / Bektaşi felsefesinde de mevcut olmasından kaynaklanıyordu. Büyük Atatürk’ün yetiştiği Balkan coğrafyası öteden beri Aleviliğin ve Bektaşiliğin etkin olduğu bir bölgedir. Balkanların müslümanlaşmasında Bektaşilerin ne denli etkili olduğu tarihen sabittir. Balkanların fethinden başlayarak Osmanlı’nın çöküşüne değin o bölgede çok güçlü bir Bektaşi etkisi söz konusudur. Balkanlarda ilk dede olarak bilinen Sarı Saltuk’tan bu yana o bölge toprakları büyük dede / babalar yetiştirmiştir. Seyyid Ali Sultan, Otman Baba ve Balım Sultan gibi büyük Bektaşi babaları kurdukları tekkelerde binlerce, onbinlerce öğrenci / talip yetiştirerek Türklüğün ve İslam’ın yayılmasına hizmet etmişlerdir. Balkanlardaki en önemli Bektaşi Tekkesi olan Kızıl Deli Tekkesi, o denli önemli bir yere sahiptir ki, Hacı Bektaş Dergahı’ndan sonra ikinci sırada yer alır.
İşte Atatürk böyle bir coğrafyanın en önemli merkezlerinden biri olan Selanik kentinde dünyaya gelmiş ve yetişmiştir. Selanik kenti de gerek Alevilik / Bektaşilik bakımından gerekse de Osmanlı’daki yenilikçi siyasal hareketlerin mühim bir merkezi olması bakımından Mustafa Kemal’in fikirlerinin ve felsefesinin oluşumunda başat yere sahiptir. Balkanların ve Selanik kentinin Osmanlı’daki yerini ve Mustafa Kemal’in düşünce dünyasına etkisini irdelerken araştırmacı Baki Öz şöyle demektedir:
“ Şu bir gerçek ki, Mustafa Kemal, Balkanların özgürlükçü havasını solumuş, bu hava Mustafa Kemal’in düşüncelerine çeşni olup renk katmıştır. Bilindiği gibi Balkanlar öyle sıradan bir yer değil…Tarih boyu çeşitli kültürlerin geçiş ve kaynaşma yeri…Doğu’yla Batı kültürünün buluşma ve birleşime vardığı yer burasıdır. Doğu’nun Batı’ya sokulduğu, Batı kültürü içerisinde çıkış aradığı ve bu arayışlar sonucunda yeni birleşimlerin ( sentez ) oluştuğu alan burası… Kısacası Doğu ve Batı kültürünün kavşak ve kavuşum noktası Balkanlardır.” (15)
Araştırmacı Cemal Şener ise, Balkanların bu özgün kimliğini dile getirirken gerçekten çok orijinal ve dikkat çekici bir özelliğe temas ediyor:
“…Sarı Saltuk’tan Balım Sultan’a, Şeyh Bedrettin’den Namık Kemal’e, Resneli Niyazi’den Mustafa Kemal’e uzanan bir yol.” (16)
Osmanlı siyasal yaşamının en etkili oluşumlarından Jön Türkler ve İttihad Terakki’nin en faal olduğu yer de Balkanlardı. Elbetteki Balkanların en önemli merkezi olan Selanik kenti bu hususta öne çıkmaktaydı.
Mustafa Kemal’in Soyu ve Alevilik ile İlişkisi
Mustafa Kemal’in soyu Anadolu’ya dayanmaktadır. YörükTürkmen kökenlidir. Mustafa Kemal’in mensup olduğu soya Kızılcalı Türkleri denir. Oğuzların kızıl oğuz boyundandır. Kızılca bölüklü, Kızılcaörenli adı da verilir. Selanik’teki kayıtlarındaysa ”Karakocalılar” olarak geçmektedir. Mustafa Kemal’in sülalesi olan Kızılcaoğulları, Rumeli Aleviliğinin Anadolu koludur. Bu kolun anayurdu Tokat –Almus Tozanlı vadisidir. Bugün burada yaşayanların tümü de Alevidir. Bu bölgeye yerleştirilen Yörük Türkmen boyları 1410 yıllarında Tokat, Çorum, Amasya, Sivas ve Reşadiye dolaylarındaki Kızıl Özenliler yurdu olarak bilinen bölgede “Kızıl Ahmetliler Beyliği” adıyla bir beylik kurmuşlardır. Osmanlı Hükümdarlarından II.Murat’ın Amasya Valisi Yörgüç Paşa’nın bu beylik üzerine düzenlediği sefer sonucunda beylik ortadan kaldırıldı. Kızıl Ahmetliler beyliği halkının bir kısmı zindanlara doldurularak, dumandan boğdurularak öldürülmüştür. Bir kısmı da Anadolu’ nun çeşitli yerlerine dağıtılmıştır.
Osmanlı Padişahı Fatih Sulatn Mehmet’in Karamanoğlu beyliğinin 1460’da ortadan kaldırılması üzerine Rumeli’ye yerleştirilen Anadolu halkı Karaman beyliğine mensuptu. Oğuzların Avşar boyundan olan Karaman Beyliği’nin kurucusu Nure Sofi, Babai tarikatına mensuptu. Fatih Sultan Mehmet Yörük Türkmen kökenli bu boyları Balkanlara İslamlaştırmak için iskana tabi tutmuştur.
Mustafa Kemal’in dedesi Kırmızı Hafız Ahmet’tir. Mustafa Kemal’in Nüfus kayıdı “Yörük tayifesinden “ diye geçmektedir. Mustafa Kemal’in babası da nüfus kütüğünde Kızılhafız oğlu Ali Rıza diye yazılmaktadır. Mustafa Kemal, on yaşlarında Selanik’teki Kızılbey sokakta bulunan ilkokula yazılmıştır. Kızıl sözcüğü genellikle Alevi Bektaşilere takılan bir addır. Mustafa Kemal’in babasının ismi Ali Rızadır. Ali Rıza, Ehli beyt soyunun Sekizinci İmam’ın ismidir.
Mustafa Kemal’in doğal, toplumsal, düşünsel ve inançsal çevresi Bektaşiydi.. Babası Ali Rıza Beyin de Bektaşi olduğu söylenmektedir. Nitekim yukarıda da söylediğimiz gibi Mustafa Kemal’in doğduğu Selanik, Bektaşilerin etkin olduğu bir çevre idi. Mustafa Kemal’in duygu ve düşüncelerinde Namık Kemal’in büyük tesiri sözkonusudur. Namık Kemal de bir Bektaşi idi. Yine Bektaşi olan Abdulkerim Paşa’nın Mustafa Kemal’le özel Bektaşi şifreleri kullanmaları onun Bektaşiliğine dair bir kanıt olarak ileri sürülüyor. (Bkz. Mete Tuncay , Milliyet sanat sayı:246.s:25)
Mustaf Kemal’in Alevi / Bektaşilere ilgisinin, Alevi / Bektaşilerin de ona olan derin sevgi ve bağlılıklarının nedenlerinden biri de onun Alevi / Bektaşi kökenli olmasıdır.
Büyük Atatürk’e Alevi / Bektaşi toplumun desteğinin en somut göstergelerinden biri olan Hacıbektaş Dergahı postnişininin yayımladığı bildiriyi sunalım.
“ Anadolu’da Bulunan Dedem Hacı Bektaş Veli Hazretlerine Samimi Sevgisi Olan Bütün Ocak Sahibi Sevenlerine,
Bu milleti tekrar dirilterek bağımsızlığımızı temin eden, varlıkları tüm İslam milletinin övünç kaynağı olan, Türkiye Millet Meclisi Reisi, Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin yayımlamış oldukları beyanname hepimizin malumudur.
Gazi Paşa’nın vatanın yüceltilmesive geliştirilmesi için bizlerden istemiş olduğu tüm arzularını yerine getirmek boynumuzun borcudur. Milletimizi kurtaracak ve bizleri mutluluğa eriştirecek, ancak onun yüce fikirleridir. Bunu inkar edenlerin bizimle kesinlikle ilgisi yoktur. Yüce tarikatımızın tüm mensuplarına, Gazi Paşa Hazretlerinin işaret ettiği adaylardan başkasına oy vermemelerini, vatanımızın kurtuluşunun ancak bu şekilde gerçekleşebileceğini özellikle tavsiye eylerim.
Bu vasiyetlerimi tutmayanlar bizden değildir. Hak erenler onlara hiçbir zaman yardım etmez. Yine söylüyorum ki, bu vatanı ve milleti kurtaracak ancak Mustafa Kemal Paşa’dır. Onunla beraber olanlar ise, mukaddes vatanımızın has evlatlarıdır. Hiçbir kimsenin sözünü dinlemeyiniz. Sözümden hiçbir şekilde dışarı çıkmayınız. Sizin mutluluğunuzu düşünen, sizi kölelikten kurtaracak olan, ancak Büyük Millet Meclisi Reisi ve hepimizin büyüğü olan Mustafa Kemal Paşa Hazretleridir.”(17)
Aleviler ve Atatürk bahsini bağlarken tekraren ifadeye lüzum gördüğümüz kimi hususları aşağıya alıyoruz.
Büyük Atatürk, gerek kurtuluş savşı sırasında gerekse cumhuriyet devrimlerini yaşama geçirirken en büyük desteği Alevi / Bektaşi toplumundan almıştır. Bunu iki büyük nedeni vardır.
Birincisi Alevi / Bektaşi felsefesinin cumhuriyetle ve yapılan diğer devrimlerle örtüşüyor oluşudur. Cumhuriyet devrimleri işte bu nedenle en kolay Alevi / Bektaşi nüfusunun yoğun olarak yaşadığı yerlerde uygulanmış ve benimsenmiştir. Cumhuriyet devrimleri özü itibariyle aydınlanmacı ve ulusçu / Türkçü devrimlerdi. Alevi / Bektaşi felsefesi de Türk kimliğinin ürünü ve hakikaten aydınlanma yanlısı bir felsefedir. Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin, “ Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” Şeklindeki sözü bu felsefeyi özetleyen bir sözdür.
İkincisi; Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisi de Alevi / Bektaşi orjinliydi. Alevi / Bektaşi toplumun devrimlere verdiği desteğin ve Atatürk’e duyduğu olağanüstü sevginin en önemli nedenlerinden biri de budur.
Atatürk devrimlerine sahip çıkmak Alevisi Sünnisi ile bütün Türk vatandaşlarının görevi olmakla birlikte bu konuda en hassas ve öncü olması gereken sosyal kesim kesinlikle Alevi / Bektaşileridir. Burada Alevi / Bektaşi toplumundan yana davrandığımız düşünülmemelidir. Kaldı ki bu satırların yazarı da Sünni bir geçmişe Sünni bir aileye mensuptur. Aslında Türkiye’deki halk arasında yaşanan geleneksel Türk sünniliği ile Alevi / Bektaşi inancı ve felsefesi arasında derin farklar yoktur. Çünkü kaynak aynıdır. Hoca Ahmet Yesevi hazretlerine dayanan ve mistik bir yol olan Yesevilik yolu Anadolu Türk Sünniliği ile Anadolu Aleviliğinin kaynağıdır. Fakat bu noktada söz konusu bu özellikten Sünni elitleri ve son dönemde yayılma temayülü gösteren siyasal islam kimliği ile vahhabi anlayışlı Arap sünniliğine eklemlenme çabalarının ürettiği türedi sosyal kesimi isitisna ediyoruz. Bu kesimin mensuplarının çoğalmakta olduğu bilinmektedir. Zaten laik cumhuriyete yönelik tehditlerin bu denli tehlikeli boyutlara varması da bu nedenledir.
ATATÜRK’ÜN YAŞAMINDAKİ OLAĞANÜSTÜLÜKLERİN ONUN MEHDİLİĞİNE YORUMLANMASI:
Türkiye’de Atatürk’ü sadece deccal olarak görenler ya da onun kutsiyetten müstakil yetenekli, becerikli ve üstün başarılar gösteren doğal bir siyasal önder olarak kabul edenler yok. Kötücül anlamda doğa üstü güçle deccallik yapan Atatürk figürünün yanında müspet anlamda kutsiyet atfedilerek kurtarıcı ve mehdi Atatürk fenomeni de mevcut. Bu konuda Alevi / Bektaşi toplumunun büyük çoğunluğunun tavrını ve hatta inancını bir önceki bölümde ele aldık. Alevi / Bektaşilere göre, Mustafa Kemal Paşa, bir kurtarıcıdır, mehdidir. Bunun nedenlerine ilişkin ortaya konan argümanları da inceledik. Ancak şimdi Atatürk’ün kutsiyet anlamında olağanüstülüğüne dair ( Alevi / Bektaşilerinkinden farklı olarak ) ileri sürülen bir başka yaklaşıma yer vermek istiyoruz:
Cenk Koray tarafından yazılan “ Kur’an – İslamiyet, Atatürk ve 19 Mucizesi” adlı kitabın 45. ve 46. sayfalarında bakınız neler söyleniyor:
“ Öyle bir Türkiye’de yaşıyoruz ki; sanki Allah’a inanan insan, Atatürk’e düşman olmalı ya da Atatürk’e bağlı kişi, dinsizliği seçmeli gibi bir yanlış anlayışın bayrak edinildiğini görüyoruz.
Aslında yobazlarla inançsızların nasıl fikir birliği içinde olduklarını göstermesi bakımından bu durum ilginçtir.
Oysa, işin doğrusu, eğer bir insan gerçekten Allah’a yürekten bağlı ve Hazreti Muhammed’in getirdiği dine gönlünü açmışsa, mutlaka Atatürk’ü baş tacı yapmak ve onun ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak zorundadır. Çünkü Mustafa Kemal, bizim gibi rastlantıyla Türkiye’de doğup yaşamış bir insan değildir. O, Allah katından görevli olarak Türkiye’ye yollanmış, belli bir misyonu yerine getirdikten sonra da Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Görevli olduğuna nerden hükmediyoruz ? Ata’nın hayatında da 19’lar egemendir. Hayatta hiçbir şeyin rastlantı olamayacağı biliniyor. Allah’ın izni olmadan sineğin kanadı kıpırdayamıyor. O zaman Atatrük’ün hayatındaki 19 olayı da yine Allah’ın bilgisi içinde oluşmuştur.
Nedir Atatürk’ün hayatındaki 19’lar ?
Atatürk 1881 yılında dünyaya gelmiştir. ( 19x99:1881)
Atatürk 1938 yılında ölmüştür. ( 19x102: 193
Atatürk 57 yıl yaşamıştır. (19x3:57)
Atatürk 19. yüzyılda 19 yıl yaşamıştır.
Atatürk 19. yüzyılın bitmesine 19 yıl kala doğmuştur.
19 Temmuz’da mareşal olmuştur.
Atatürk’ün ilk askeri görevi, 19. kolordu komutanlığıdır.
Mustafa Kemal Atatrük adına 3 aşamada kavuşmuştur. Fakat ilginç olan, adındaki harf sayısının 19 olmasıdır.
Atatürk Türkiye’yi kurtarmak için Samsun’a hareket etmiş ve Anadolu’ya 19 Mayıs 1919’da ayak basmıştır.
Bandırma vapurunda yolcu sayısı 19’dur.
Atatürk’ün tarihe geçmiş iki önemli sözü, “ Ne mutlu Türküm diyene” ve “ İstikbal göklerdedir.” Cümleleri de 19’ar harften oluşmaktadır.”
Görüldüğü gibi rahmetli Cenk Koray, Atatürk’ü TANRI TARAFINDAN ÖZEL OLARAK YOLLANMIŞ BİR KİMSE olarak görmektedir.
LAİK CUMHURİYETİ KORUMAK İÇİN NE YAPMAK LAZIM
Laik cumhuriyeti korumanın ve güçlendirmenin yolu hiç kuşku yok ki, eğitimden geçmektedir. Bu nedenle laik eğitime önem verilmelidir.
Eğitimde birlik esası yeniden kurulmalıdır.
Özel okullar devletleştirilmelidir.
Dershaneler süreç içerisinde kapatılmalıdır.
Liselerde felsefe derslerinin sayısı artırılmalı ve bu dersler zorunlu olmalıdır.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri seçimli hale getirilmeli, müfredatı laiklik ilkesine göre yendien düzenlenmeli, dinsel telkinlerden arındırılmalıdır.
Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi derslerinde farklı din ve inançlar en az İslam kadar ayrıntılı bir biçimde tanıtılmalıdır.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine Alevi / Kızılbaş / Bektaşi İslam inancı da konulmalıdır.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders öğretmenleri hizmet içi eğitime tabi tutulup dinci / şeriatçı yönelimdeki öğretmenlerin işine son verilmelidir.
Atatürk ilke devrimlerini benimsemeyen veya bu konularda yetkin olmayan kimselerin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olmalarına olanak tanınmamalıdır.
İmam Hatip Liselerinin sayısı Türkiye’nin imam hatip gereksinimini karşılayacak oranda bir sayıya indirilmeli ve ihtiyaç fazlası okullar kapatılmalıdır.
İlahiyat Fakültelerinin sayısı da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni ihtiyacını karşılayacak kadar olmalıdır.
Laik Türk cumhuriyetini savunacak din bilginleri yetiştirilmeli ve mevcut din bilginleri arasında bu özelliğe sahip olanlar bu konuda görevlendirilmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı yeniden yapılandırılmalı, cumhuriyet ilkelerini benimsemeyen personelin işine son verilmelidir.
Diyanetin personel sayısı azaltılmalıdır.
İmamların maaşları cami cemaati tarafından karşılanmalıdır.
Kimi İslam ülkelerinden dolaylı dolaysız yardım aldıkları bilinen dinci vakıf ve dernekler kapatılmalıdır.
Modern laik yaşamın özellikle gençler tarafından daha fazla benimsenmesi için kültürel, sanatsal etkinlikler devletçe yoğun bir biçimde desteklenmelidir.
Köy enstitüleri benzeri kurumlar büyük kentlerin varoşlarında ve kasabalarda yeniden açılmalıdır.
Laiklik karşıtı yayın yapan gazete ve dergiler derhal kapatılmalıdır.
Dipnotlar:
1.Türkçe Sözlük, TDK yayınları, c.1, s. 343, Ankara 1988.
2. www.muhaddis.org / www.kuranikerim.com
3.Risali Nur, Şualar, 5. şua.
4.www.digimedya.com
5.www.digimedya.com
6. Nuh Mete Yüksel’in Fethullah Gülen Hakkındaki İddianamesi.
7. Yaşar Nuri Öztürk, Star Gazetesi, 15.06.2004.
8. Mustafa Cemil Kılıç, Laik Türkiye İçin Yükselen Alevilik, s. 193.
9. Asım Aslan, Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük, s. 50,51,52.
10. A. Celalettin Ulusoy, Hünkar Hacı Bektaş Veli ve Alevi – Bektaşi Yolu. S.104.
11. Cemal Şener, Atatürk ve Aleviler, Ant yayınları, s.14.
12. Adil Gülvahaboğlu, Hacı Bektaş Veli, s. 190.
13. Yaşar Nuri Öztürk, Tarih Boyunca Bektaşilik, s. 204.
14. Yaşar Nuri Öztürk, age, S. 201.
15. Baki Öz, Kurtuluş Savaşında Alevi – Bektaşiler, s.12 vd.
16. Cemal Şener, age, s.29.
17. Mustafa Cemil Kılıç, age, s. 234.
DERLEME ;ALİ ARSLAN